TÜİK, KOSGEB ve TOBB ortak çalışması ile hazırlanan “Küçük ve Orta Büyüklükteki Girişim İstatistikleri, 2020 Haber Bülteni’ne göre yaklaşık 3,2 milyon girişimci KOBİ sınıfına girerek, Türkiye’deki işletmelerin %99,8’ini oluşturmaktadır. 11,5 milyon çalışan ile Türkiye’deki istihdamın %73,8’ini sağlayan KOBİ’ler, 5,8 Trilyon TL ciro ile Türkiye’deki işletmelerin cirosunun %64,5’ini kapsamaktadır. Buna ek olarak, 101,8 Milyar Dolar’lık bir ihracat ile bugün ülkemizden gerçekleştirilen ihracatın %56,3’ü, yine KOBİ’ler tarafından sağlanmaktadır.


Bir başka deyişle bugün ülkemizin ekonomisine yön veren en önemli işletmeler KOBİ’lerden oluşmaktadır.



Bu noktada KOBİ’lerin ve diğer tüm üreticilerin istihdamını sürdürebilmesindeki en büyük etmenlerden biri de şüphesiz teşvik kredileridir. Fakat hem KOBİ’ler hem de diğer işletmeler için hayati öneme sahip olan bu teşvikler, kur bazında dönüştürülemeyen krediler sebebiyle makine yenileme ya da satın alma işlemlerinde, üreticinin hem anapara hem de zaman kaybına uğramasına sebebiyet vermektedir.


Yazımın devamında konuya biraz daha yakından bakarak, bugün KOBİ’lerin ve diğer üreticilerin teşvik kredisi süreçlerinde yaşadıkları sıkıntıları örneklerle anlatmak isterim.


Makine yenilemek için Kredi Garanti Fonu’ndan (KGF) kredi kullanan bir üreticiyi ele alalım;


Kredi Garanti Fonu’ndan kredi kullanan üreticinin tesisine alacağı makinenin satış fiyatı dolar cinsinden olmasına rağmen, üretici ihtiyaç duyduğu kredi finansmanını Türk Lirası olarak almayı tercih ediyor. Üretici teşvik kredisini dolara çevirmek istediğinde ise bankalar, makine üreticisine dolara çevrilen parayı tedarikçiye bir hafta içerisinde gönderme şartı koyuyor.


Bu durum hem teslimat süresi 1 yılı bulan bir makinenin ücretini makine tedarikçisine peşinen gönderme yükümlülüğünde olan üreticiyi riske atıyor hem de üreticinin “önceden” ödemesini yaptığı para, herhangi bir güvence altında tutulamıyor. Burada üretici açısından mantıklı olan, teslimat süresi 1 yılı bulan bir makinenin teçhizat bedelinin dolar kurunda belirli bir süre boyunca bankada tutulabilmesidir.


Bir diğer sorun ise KGF’den alınan Türk Lirası ile Dolar kuruna dönülmesi durumunda, üreticinin kambiyo geliri vergisi ile karşı karşıya bırakılmasıdır. Üreticinin TL cinsinden aldığı krediyi dövize çevirme ihtiyacı tedarikçiden, döviz cinsinden, sağladığı hammadde ve teçhizat ile tesisini yenileyip, üretimin ve istihdamın artmasına katkıda bulunmaktır. Fakat yaşanan kur artışları sebebiyle üreticilerin bu kur değişikliğiyle gelir elde ettiklerinin düşünülmesi, üreticileri “kambiyo geliri (!)” vergisi başlığı altında bir başka imtihana maruz bırakmaktadır.


Ülkemizin kalkınmasına gönül vermiş iş insanları olarak konuyla ilgili beklentimiz, yüksek enflasyonla mücadele ettiğimiz bugünlerde, enflasyonun muhasebeleştirilmesine izin verilerek, üreticinin sözde var olan kambiyo gelirinden daha az etkilenmesinin sağlanmasıdır.


Burada her iki sorun da düşünüldüğünde akıllara gelen soru; “Üretici hammadde ve makine teçhizatı için ayrılan kaynaktan kambiyo geliri elde etmek için mi bunca riski alıyor yoksa işletme sermayeleri ve yatırımlar için ayrılan fonlar mı küçülüyor?” olmalıdır.


BANKALARDAKİ KARLILIKTAN ÜRETİCİ DE PAYINI ALMALI


Bu yazımda bahsettiğim üzere küçülme kaynaklı sermaye yetersizliği zaten başlı başına bir sorunken, üreticinin bankalardan bir ay öncesine kadar %28’in altında kredi bulabilmesi imkânsıza yakındı. Zaten bugünlerde ne yazık ki kredi alabilen üreticiler de şanslı. Zira; Merkez Bankası kredi karşılıklar ile ilgili düzenleme yapınca faiz oranları %22’lere gerilese de bankalar hızlıca aksiyon alarak aradaki farkı telafi edecek kadar yüksek komisyonlar; kredi özelinde sigorta, paket satışı gibi ek ödemeler talep etmeye başladı. Merkez Bankası gelen şikayetleri dikkate alarak masraf ve komisyonlarda düzenlemeye gidince yine bankalar Merkez Bankası ile restleşir gibi kredileri durdukları gibi özellikle Ticari Firmalar İhracat Taahhüttü vermeden kredi kullanamaz hale geldiği gibi ihracatı olmayan Ticari firmaların kredileri durmuş gibi. Bu da bankalara yetmedi yeni moda kredi tutarının %25’lik kısmını vadesiz hesaplarda blokede tutmayı kredi koşulu olarak dayatmaya başladı. Ticari krediler şimdiden bir kısır döngü halini almış durumda.


Merkez Bankası’nın yeni düzenlemesine göre ise bankalar Temmuz sonu kredi rakamlarına göre; yıl sonuna kadar kredilerde %10 büyüyecek. Bu %10’luk baremi aşmaları halinde ise ek teminat yatırmak durumunda kalacaklar. Basit bir hesapla bu bankaların son 5 ayda 650 milyar Türk Lirası karşılık ayırması demek oluyor. Fakat Kredilerde 30 Eylül 2022 itibariyle iki ayda 337 milyar TL’lik bir büyüme gösterdi. Bu durumda bankaların yıl sonuna kadar kalan üç ayda karşılık yatırmadan kullandırabileceği kredi marjı yaklaşık 313 milyar TL kredi hacmi kaldığı anlamına gelir.


Bu noktada yazımı yine bir soru ile sonlandırmak istiyorum; peki bankalardaki bu %421’lik karlılık artışının ne kadarı yatırımcıya ve üreticiye uygun fiyatlı kredi olarak geri döndürülecek?



Merak edenler 2022 yılı Kasım ayında yayımlanması beklenen Küçük ve Orta Büyüklükteki Girişim İstatistikleri raporunu inceleyerek bu yazımda bahsettiğim oranlarla ilgili daha güncel verilere sahip olabilir.


Arif ÖZTAN – Türkiye Odalar Borsalar Birliği Geri Dönüşüm Meclis Başkan Vekili